Yonca ÖZGÜN


 

yonca

Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Meslek Lisesi çıkışlıyım ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nden 2003 yılında mezun oldum. 16 yaşında üniversiteye girip, 20 yaşında mezun oldum. İlk BÖTE mezunlarındanım diyebilirim çünkü okulun ikinci mezunlarındanım. 19 yıllık öğretmenim. Birçok kurumda çalıştım ve şu anda İELEV okullarında eğitim teknolojileri yöneticisi olarak çalışıyorum. Ayrıca kendi akademim de yani Yonca Özgün Akademi’ de öğretmenler eğitimleri yapıyorum ve danışmanlık hizmeti veriyorum.

Üniversitedeki öğrencilik yıllarınızdan bize bahsedebilir misiniz ? 

Dediğim gibi 19 Mayıs Üniversitesi’nden mezun oldum, ikinci öğretimde okudum ve biraz da rahat bir şekilde okudum. Benim dönemimde her şey çok çok yeniydi. Disketin olduğu zaman da okudum düşünün, o kadar yaşlıyım 🙂 O zaman Dreamweaver bir devrimdi mesela.Kaynaklar çok sınırlıydı ve o zamanlar evinde internetin olması çok havalı bir şeydi.145’le bağlanıyorduk, o zamanları yaşayanlar bilirler. 3. sınıftayken bir web sitesi hazırlamıştım. Zamanın meşhur dergilerinden olan PCnet dergisine yollamıştım. Yaptığım web sitesi Piri Reis sayfasında yayımlanmıştı. O zaman dergiyi alıp bölüm başkanına götürdüğümde bölüm başkanı bana “Nasıl yani? Bunu sen nasıl yaptın?” dedi. Web sitesi yapıp orada yayınlanması o kadar ütopik bir şey olarak gelmişti ki ve o gün ilk defa bölüm başkanının odasına girebildiğimi hatırlıyorum.  Üniversitedeyken aynı zamanda canlı müzik yapıyordum şarkı söylüyordum. Mesela anketörlük yaptım. Üniversite dönemin eğlenceli geçti ama ne öğrendin derseniz öğrendiklerimi hep daha sonra kendi çabamla öğrendiklerimi söyleyebilirim. Üniversiteyi şehir dışında ailemden uzakta okumak sosyal ve kültürel açıdan bana çok şey kattı. Bir şekilde ayakta kalabilmeyi öğreniyorsun. 

Üniversite okuduğunuz şehrin  avantajları ve dezavantajları nelerdir? Zorluk çektiniz mi? 

Samsun’a ben çok ağlayarak gittim ama dönerken de çok ağladım. Samsun, çok güzel bir şehir ve üniversite benim için sadece arkadaşlıklardan ve dostluklardan ibaret aslında. Şöyle çok onure olacağım bir şey yaşadım. Bilmiyorum, belki de bu herkesin başına gelmeyecek bir şey. Geçen yıl beni üniversitem öğrencilere söyleşi yapmak için konuşmacı olarak davet etti. Mezun olduğum yere davet edilmek bana çok iyi geldi. Onun duygusu çok başkaydı gerçekten ama şunu gördüm,  tabi ki gelişme vardı ancak maalesef zamanında bize verilen derslerin içeriklerinin hala aynı şekilde öğrencilere verildiğini gördüm. Öğrencilerle workshop yaptık. Çok keyifliydi. Üniversiteyi Samsun’da okumak zor değildi bence güzel geçtiğini düşünüyorum. Aileden uzak olmam da benim için ayrıca bir tecrübeydi. Ben üniversitenin aileden uzakta okunmasının insana hayata dair çok şey öğrettiğini düşünüyorum. Çünkü  başka bir dünya ile tanışıyorsun evde şeker bitiyor mesela 🙂 Üniversitenin insana kattığı en önemli şeylerden biri de bence ayakta kalabilme becerisi kazandırmasıdır.

 Bölümdeyken mezuniyetten sonrasına yönelik çalışmalarınız var mıydı? Mezun olma sürecinde neler yaşadınız? 

Benim böyle bir hazırlığım olmadı ve bizim dönemimizde öğretmen çok azdı, az olduğu için KPSS ye girmek atanmak için yeterliydi. Yani kolay bir şekilde atanabiliyorduk. Benim devlette çalışmak gibi bir niyetim hiç olmadı. Mezun olmadan bir özel okulla sözleşmemi bile imzalamıştım. O günden bugüne baktığımda şu an öğretmen görüşmeleri yapıp öğretmen işe alan biri olarak şunları söyleyebilirim ki; aslında burada benim deneyimim değil de şu anda olması gerektiğini söyleyeceğim. Çünkü işler değişti. Bir öğretmen görüşmeye geldiğinde ki ben yeni mezunları daha çok tercih ediyorum, bizim seviyemizdeki okullarda yeni öğretmenler çok tercih edilmez ama ben tercih ediyorum çünkü şuna bakıyorum; ilk olarak üniversite döneminde ne yaptığını soruyorum. Çünkü şu anda herkes her şeye ulaşabilir durumda ve görüşmedeyken bir adaya şunu biliyor musun dediğimde, bize üniversitede öğretmediler dediği zaman görüşme orada sonlanıyor sakın bunu yapmayın. Çünkü devir artık öğretmediler değil öğrenmedim devri. Öğrenme sorumluluğu size ait. İnternet var yani elinizin altında her türlü imkan var. Ben de  herşeyi kendim öğrendim. Bir üniversite öğrencisinin yapması gereken şeylere gelince, mümkünse 3. sınıftan itibaren bol bol staj yapmalı. Bunun için bir çok gönüllü çalışılabilecek ortam var. TEGEV, ÇYDD üniversite öğrencilerine bu imkanı sağlıyor. Öğrenciler, üniversitedeyken birçok eğitime katılıp kendini geliştirmeli. UDEMY var, Coursera var, edx var. Var da var… BÖTE öğrencisi şunu unutmayacak; biz Matematikçi, Edebiyatçı veya Kimyacı değiliz çünkü onların önüne bir müfredat konuyor ve onu işlenmesi isteniyor ki şimdiki zamanda, 21. yüzyılda, tüm branşlar  kendini geliştirmeye çalışıyor , farklılaştırılmış eğitim, flipped learning konuşuluyor. Artık disiplinlerarası çalışma, proje tabanlı çalışma çok önemli olmaya başladı. BÖTE mezununun ise unutmaması gereken bir kural şu ki senin müfredatın sürekli değişecek, sen sürekli koşacaksın mesela ben hala koşuyorum 20 yıldır koşuyorum, konuları yakalamaya çalışıyorum. Birini öğreniyorum yenisi çıkıyor çünkü sürekli bir akış var. %100 öğrenme şansımız da yok ama koşarken öğrendiklerimiz bizi ileri götürüyor Özetle, bir BÖTE öğrencisinin üniversite yıllarında ve üniversite sonrasında da kendini bol bol geliştirmesi gerekiyor. Gelişmemek için hiç bir bahane kabul edilemez. Bahaneler artık işverenler tarafından kabul görmüyor.

Mezun olduktan sonra iş hayatına nasıl başladınız? İlk iş deneyimleriniz nelerdir?

Devlette çalışmayı hiç düşünmedim. Özel sektörde çalışmayı tercih edip İstanbul’a geldim ve Özel Evrim okullarında çalışmaya başladım. Bu okulda ana sınıfından lise ikiye kadar bilgisayar dersi vardı. Lise ikiye kadar bilgisayar derslerine giriyordum. Aynı zaman da okulda IT personeli yoktu ve eş zamanlı olarak IT işlerini yapıyordum. Aklınıza gelebilecek her türlü bilgisayar tamirinden, okulun poster işlerine kadar ben yapıyordum.  İlk sene ben de önce ne olduğunu ne yapmam gerektiğini keşfetmeye çalıştım, önümde bir yol gösteren de yoktu. Tek bilgisayar öğretmeniydim okulun. 20 yaşında öğretmenliğe başladım. 2.sene itibariyle programlama anlatmaya başladım, başladığımda müfredata baktım ve müfredat Word Excel’ den ibaretti. Ben de oturup kendi müfredat programı oluşturmaya başladım. Her sınıfa özel program yaptım. Ben mesleğe başladığım zaman bilgisayar dersi pek önemsenmiyordu, öğrenciler sessiz olsun yeterdi. Böyle bir görüş hakimdi.  Hatta hiç unutmuyorum, benim zamanımda Counter diye bir oyun vardı, okula başladığımda ilk işim tüm bilgisayarları formatlamak oldu. Öğrenciler sınıfa geldiklerinde oyunları bulamayınca şaşırdılar, ben de şaşırdım. Ders işlemeyecek miydik? Oyun ne alakaydı ki. 4 yıl Evrim okullarında çok çalıştım ve çok zevkle çalıştım. 4. yılın sonunda Darüşşafaka’ya geçtim, 10 yıl orada bilgisayar öğretmenliği yaptım bununla birlikte ölçme değerlendirmede çalıştım. Orada çoğunlukla lise öğrencilerine ders veriyordum. Darüşşafaka’da maker atölyesi kurdum. Çok kısıtlı bir bütçeyle zor şartlar altında atölyeyi açtım. O yılın sonunda Kanada’da bir yarışmaya başvurduk.  Türkiye’den 2 proje seçilecekti. Seçilen iki proje de bizim projemizdi. Kanada’ya gidip Türkiye’yi temsil ettik. Projelerle iki altın madalya aldık ve geri döndü. Sonra madalyaları duvara astım ve okuldan ayrıldım. Sonra İELEV okullarına geçtim. İlk olarak bilişim teknolojileri yöneticisi olarak gittim daha sonra eğitim teknolojileri yöneticisi olarak devam ettim. İELEV’e gelir gelmez maker atölyeleri kurdum. Çocuklarla yine bir çok proje yaptık, 2 yıl önce yine bir öğrenci grubumuzla Polonya’ya gittik. Çocuklar organ taşıma kutusu yaptı. Altın madalya aldık ve böylece madalyaları üçlemiş olduk. Halen de İELEV okullarında çalışmaya devam ediyorum. 

Bize şu an yaptığınız mesleği seçme sürecinden kısaca bahsedebilir misiniz? 

Hem öğretmen eğitimleri ile hem de öğrencilerle çalışıyorum. Okulumuzdaki Eğitim Teknolojileri ve Materyalleri Ofisi’nin yöneticiliğini yapıyorum. Aynı zamanda sahada olmayı da çok seviyorum. İlk atölyemi üç yıl önce ortaklarımla beraber kurduk, Tek Garage İstanbul. Orada öğretmen eğitimleri vermeye başladım. daha sonra kendi şirketimi kurdum: Yonca Özgün Akademi. Bu akademide eğitim alan bireyleri de bir grup halinde topladım. Onlar benim için çok kıymetli. Çünkü benim başlattığım işi devam ettirecekler. Bu anlamda çok şanslı olduğumu düşünüyorum çünkü hep öğrenmek isteyen insanlarda çalıştım sadece sertifika için çabalayan insanlarla değil. Sertifika temelli düşünce yapısı olan insanlarla çalışmayı düşünmedim ve akademime almadım. Şimdiki toplumumuz da herkes birbirinden bir şeyler öğreniyor ücretsiz workshoplar yapıyoruz.

Şu an Python eğitimleri veriyorum. Bir yandan da teknoloji alanında eğitim yapan firmalara danışmanlık yapıyorum. Özellikle programlama ve robotik eğitimi üzerine yoğunlaştım yani bu eğitimlerimin vermiş olduğu deneyimi ve öğrencilerle yapmış olduğumuz etkinliklerden çıkardığım deneyimler ile Projelerle Maker Eğitmenliğini kitabını yazdım. Bir ilk olsun istedim ve kendime dedim ben öyle bir şey yapacağım ki sıfırdan başlayıp öğretmene yol gösteren bir kitap yazacağım. Öğretmen bu kitabı okurken, neyi nasıl uygulayacağını öğrenecek. Sonrasında bunun öğrenci kitabını çıkardım. Bu kitabı da öğretmen dersi anlatırken öğrenciler ile eşzamanlı gidilmesi için çıkardım. Aynı zamanda da bir öğrenci tek başına öğretmene ihtiyaç duymadan da öğrenebilsin istedim. Ben olaya hep What is Next diye bakıyorum yani hep bir sonraki adımı merak edip o adımı atmak için uğraşıyorum ve daha ilerisi olmalı diye düşünüp Türkiye’de ilk defa İleri Seviye Maker Eğitmen eğitimlerini başlattım. Çok güzel gitti . Daha sonra Raspberry-Pi ve Python eğitimleri vermeye başladım. Bütün anlattığım süreç boyunca sürekli kendimi geliştirmeye çalıştım. Hala da öğrenciyim, sürekli öğreniyorum. İngilizce öğrendim. Bu benim işime çok yaradı. Siz bir şey öğrenmeye çalıştığınızda size çok fazla neden diye soran oluyor ve bana da soran oldu.”Niye ki, ne yapacaksın? Ne işine yarayacak, senden bunu öğrenmeni kim istedi?” dediler  ama ben bunlara aldırış etmedim ve bu öğrenmelerimin bana çok fazla faydası oldu. Yurtdışı kaynaklarını tarayabildim, sadece yurtiçi ile sınırlı kalmadım.  Yurt dışındaki  yarışmalara katılma fırsatım oldu. Birçok teknoloji fuara katıldım yani dünyayı takip etmeye çalıştım. 

Kişi Afiş İnstagram

Şu an pandemi sürecinde tam olarak iş hayatınızda neler yapıyorsunuz? Sizi nasıl etkiledi? Birkaç örnekle açıklayabilir misiniz?

İlk olarak 7/24 çalışıyorum pandemi sürecindeki en büyük değişiklik mesai saatimizin olmaması. Herkes için aslında pandemi döneminin tek avantajlı tarafı; yoldan, zamandan ve mekandan tasarruf etmiş olmamız. Yol vs için zaman kaybetmeden çalışabiliyoruz. Tabi bunun negatif tarafları da var çünkü bu çalışma şekli bir yandan da belli sağlık sıkıntıları sebep oluyor. Üreticiliğimizden bir şey kaybetmedik. Biz de içinde bulunduğumuz bu zor şartlarda bir yandan çalışma hayatımıza ciddi bir yoğunlukla devam ederken bir yandan Burcu Aybat Hocamla Uzaktan Eğitim Şart kitabını yazdık. 4.kitabım olan yine Burcu Hocayla yazdığımız Eğitimde Google’ın Şifreleri kitabı da çok yakında çıkacak.

Pandemi süreci ile öncesinde çok dikkate alınmayan bir bölüm olarak görülen BÖTE bu süreçte parladı.Ne kadar ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Aslında iş biraz da BÖTE okuyanlar da bitiyor. 

Şu an yaptığınız meslek için BÖTE bölümünde verilen eğitim yeterli mi? Şunlar da olsa daha iyi olurdu dediğiniz şeyler var mı?

Şu an nasıl bilmiyorum ama bizim dönemimizde biz fizik, kimya, biyoloji dersleri alıyorduk ve çok zorluyorlardı. Bence  öğretim tasarımı yani ders tasarımı dersleri olmalı, uzaktan eğitim dersleri olmalı, materyal geliştirme dersi olmalı. Kendi dönemimle ilgili konuşursam, programlama derslerinin biraz daha proje tabanlı olması gerektiğini düşünüyorum. Biraz daha programlama ve fiziksel programlamanın eğitim programına dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Biraz daha yapay zeka, makine öğrenmesi ve fiziksel programlama gibi konuların yer alması gerektiğini düşünüyorum.

Mesleğinizi yapmak isteyen  öğrencilere önerileriniz nelerdir?

Yani öğretmenliği sevmeyen öğretmenlik yapmasın. Kolay bir şey değil, sabır gerektiren bir şey. Derse girmeyi sevmeyen öğretmenler var. Mesela BÖTE bölümünde okuyanların böyle bir şansı var, bu bölüm çok avantajlı ve öğrenci bir sürü alana yönelebilir. 

Öğretmen olmak isteyen, sürekli kendisini geliştirmeli ve sabırlı olmalıdır. Nerede çalıştığınız farketmez. Ben hep özel okulda çalıştım. Acaba beni kovacaklar mı diye de hiç düşünmedim. Böyle bir önyargı var. Çünkü işini iyi yapan korkmaz. Garantisi var yok diye düşünmez. Hayatta hiçbir şeyin garantisi yok ki. Bizim işimiz öğrencilerle uğraşmak. Bizim işimiz insanla uğraşmak. Ben garanti kelimesini sevmiyorum. Çünkü hayatta herkes kendi garantisini kendisi oluşturur. Gücünüzü sadece kendinizden almalısınız.

BÖTE mezunlarının atamalarında sorunlar yaşanıyor. Bu durumdan hareketle BÖTE’ lerin geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz sizin bu konu hakkındaki gözlemleriniz nelerdir ? 

Şu an tabiki de BÖTE nin ne kadar önemli olduğu ortaya çıktı. Ama ben sadece bunun yeterli olmadığını düşünüyorum. Bazı okullarda bilgisayar laboratuvarı yok, yeterli imkan yok, öğretmen yeterince eğitimli değil. Bir de bu taraftan bakmak lazım. Bu sadece atama sorunu değil. Okullardaki fiziksel durumların iyileştirilmesi ve öğretmenlerin iyi derecede yetiştirilmesi gerekir. 

Lisans hayatınızda yaptığınız çalışmaları ve projeleri bir portfolyo şeklinde hazırladınız mı ve bu portfolyoyu hiç kullandınız mı? 

Hazırlamadım. Çünkü o zaman benim katılacağım bir sertifika programı yoktu. O zaman ben sadece web sitesi, animasyon yapıyordum. Ama şu an okusaydım hazırlardım. Şu anda çok fazla çalışma yapıyorsunuz. Üniversite dönemimde hazırlamadım ama şu anda kendi websitemde hakkımda bölümü benim portfolyom, yeni şeyler yaptıkça oraya ekliyorum. 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir