Yusuf ÖNDER


UntitledBiraz kendinizden bahseder misiniz?

Samsunluyum. Marmara Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi bölümünden 2006 yılında mezun oldum. Birkaç yıl özel sektörde çalıştım. 2009 yılında kadrolu olarak Milli Eğitim’in bünyesinde öğretmenlik yapmaya başladım. 2009 Mart ayından beri kadrolu olarak MEB’de çalışıyorum. Bu arada Gaziantep de sözleşmeli ve Van’da kadrolu olarak görevler yaptım. 2011 yılından beri İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde MEBBİS yöneticisi olarak görev yapmaktayım. Şu an da kadrom görme engelliler de fakat derse girmek nasip olmadı. Şu an da burada devam ediyoruz.

Üniversitedeki öğrencilik yıllarınızda neler yaptınız? Keşke yapsaydım dedikleriniz oldu mu?

Açıkçası sınıfta fazla görünmeyen, okulu bitirecek seviyede eğitim almayı kendine hedef edinmiş ve de başarmış olarak dört yıl içerisinde eğitim ve öğretimimi tamamlamış birisiyim. Daha sonra yüksek lisans falan bunları fark ettim. Eğitim-öğretim hayatımda bunlara fazla önem göstermediğimi itiraf ediyorum. Böyle bir hedefim böyle bir gayem yoktu. O yüzden eğitim öğretim yoğun olmadı benim için. Genel de diğer kendi işlerim ile alakalı oldu. Bölümümüzün zamanına göre bazı eksiklikleri ile beraber güzel bir ortamı vardı. En azından hocalarımız ve arkadaşlarımız yönünden güzel bir ortamdı. Fakültenin en güzel bölümlerinden biri diyebilirim. Bölümümüzün eğitimi gayet iyiydi. Hocalarımız elinden gelen özveriyi gösteriyorlardı. Bizi projelere ve çalışmalara yönelik uğraştırıyorlardı. Keşke yüksek lisans üzerine ağırlık verseydim. Üniversiteye adım atmış her genç arkadaşın birinci hedefinde akademik bir şey yürütme olması lazım. “Üniversiteyi bitirince öğretmen oldum.” Mantığından ziyade; “Bundan sonra üniversite ve bilim adına neler yapabilirim?” tarafında sürekli düşünebiliyor olması lazım. Yüksek lisans mevzusunda sayı olarak kadrolarına göre çok az kişi alıyorlar. Doktora daha da az alıyor. Yukarı doğru çıktıkça daha azaldığı için kişi; “Acaba ben yapabilir miyim?” gibi sıkıntıya giriyor. Bunun kişilere hayat devam ederken de yapılabileceği bilincinin kazandırılması gerekiyor. Biraz daha üniversite hayatının içerisine katılabilmesi yönüyle bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyorum.

Web Programlama konusunda iyi olmak için neler yapılabilir?

Programlama öğrenmek için, kişinin programlama dediğimiz algoritma yapısını almış olması yeterli aslında. Meslek lisesi mezunuyum. Lisede ki hocamız bu konunun üstünde çok durarak bize konuyu iyi bir şekilde kavratmıştı. Bu bilgimde liseden kalma zaten. Üniversiteye geldiğimde de İnternet Ortamında Yazarlık diye bir dersimiz vardı. Orada php öğrendik. Yani açıkçası her şeyden biraz gördük. Php benim lisede görmüş olduğum C diline çok yakın zaten. Algoritma mantığı, akış şeması çok basit. Dolayısıyla onun üzerinde devam ettik. Web üzerinde öyle bir ayrıcalıklı tarafımız var diyelim. Ne kadar derseniz? Kendimize yetecek kadar. Çünkü bilginin sonu yok. Flash bir zamanlar bayağı popülerdi. Şu an da internet ortamında, arama motorlarında biraz işlevi düşük olduğu için Flash fazla tutulan bir medya olarak gözükmüyor. Ama her bilgisayarcının az çok bilmesi gerektiğine inandığım bir alan. Tabi ki şu an her şey internet üzerinden ilerliyor. Ama değişik alanlarda bir şeyler yapmak isteniyorsa ya da böyle bir kaygısı yoksa kişinin, çok rahatlıkla Flash da iyi işler ortaya koyabilir.

İş hayatınıza nasıl başladınız?

Öncelikle özel de web yazılımı üzerine kırka yakın sitesi olan bir holding ile çalıştım. Orada web sitelerinin yönetimini yapıyordum. Daha sonra da her öğretmen gibi sınıfa girme isteği doğdu içimizde. KPSS sınavına girerek sözleşmeli ve kadrolu olmak üzere iki şekilde memur hayatım oldu. O zamanlar sözleşmeli diye öğretmenlik vardı. Ben tekrar KPSS ye girip kadrolu atananlardanım. Üniversite de öğrendiklerimizin ne kadarı okulda geçerli ne kadarı geçersiz bu kısımda aslında bir soru işareti. Kimya, biyoloji .. vs. gibi derslerimiz vardı bizim o zamanlar. Onun yerine alanımızla ilgili yeni dersler çıkartılabilir diye düşünüyorum.

Marmara BÖTE’li olmanın size ne gibi avantajları oldu?

Özel sektör de işe girerken diplomana bakmıyorlar, işine bakıyorlar. Ne yapabileceğini soruyorlar. Sende yapabileceklerini söylüyorsun. Bir zaman veriyorlar. O zaman içerisinde yapabileceklerini gösteriyorsun. Ben işe başvurduğumda şöyle bir şey yaşadım. Birçok yere yazılı olarak başvuru yaptım. Birkaç yere de yüz yüze görüşmeye gittim. Herkesin benden ilk istediği şey yetişmiş personel istemeleriydi. Her defasın da bu şekilde geri çevriliyorsunuz. En son bu çalıştığım yere gittim. Orada da bir arkadaş askere gitmiş. Yerine birini arıyorlardı. Onlarda yetişmiş bir arkadaş istediklerini ve işlerini halledemeyeceğimi söylediler. Ben de; “ Her gelen bana bunu söylüyor. Ben nerede yetişeceğim onu söyleyin” dedim. Bu bağlamda bir şey söylemiştim. O da “ Bana bu zamana kadar böyle cevap veren ilk kişisin. Sana bir ay zaman. Eğer işi yapabiliyorsan, kalırsın. Kendisinden ALLAH razı olsun bana böyle bir yol açtı. Bir ay sonra gönderilseydim para da talep etmememi istedi. Bende iş bulmak için kabul etmek zorunda kaldım. Bir yerden başlamak lazımdı. Bana kimse o imkânı vermiyordu, orası bana o imkânı verdi. Bana o imkânı vermeseydi ben vasıfsız kişi olarak kalacaktım belki de. Okula öğretmen olarak girersiniz. İdareci olarak devam etmek istersiniz. Okuldaki bu durum tatmin etmez. Yukarıda bir şeyler istersiniz. İl-ilçe fark etmez. O da tatmin etmez. Üniversite okurken bunları bilmiyorduk. Ek ders olayını da bilmiyorduk. On beş saat ders alıyorsunuz. On beş saatten sonra da ek dersler başlıyor. Toplam otuz saat kadar alabiliyorsunuz. Ben bunu bilmiyordum. Ben sözleşmeli atandım, okula gittim. Bana ders açmaları gerekiyordu. Çünkü benim gireceğim dersleri başkaları almış. Derslerini aldığım için bana tavır koyan arkadaşlar oldu. Üniversitelerde aslında bunların son sene anlatılması gerekiyor. Bu kısımlar da önemli. İnanın, belki çok küçük bir ayrıntı olarak görünüyor. Ama bir yerde karşılaştığınız zaman çok sıkıntı olabiliyor. Keşke 657 de sorulsa KPSS de. Yani açıp da okuyabileceğiniz bir yapıda değil. Biraz yaşanıp ta öğrenilecek bir süreç. “He, böyleymiş” diyorsunuz. Onlar attıkça da tecrübeleriniz artıyor.

“Bir işitme engelli, görme engelli için az çok bir işaret dili öğrensinler.”

yusuf

BÖTE öğrencilerine önerileriniz nelerdir?

Öncelikle öğrenci arkadaşlarımızın derslerine adapte olmalarıdır. Dersleri geçecek kadar değil her dersi maksimum seviyede verim alabilecekleri kadar bir hedefle derslerine odaklanmaları gerektiğine inanıyorum. Biz maalesef onu kaçırdık. İkincisi, muhakkak akademik olarak kendilerine bir hedef koysunlar. Lisansa başlasınlar, yüksek lisans ve gerisi hayatla birlikte devam edecektir. Onun için ayrı bir zaman ayırayım diye bir şey olmasına gerek yok. İkisi birlikte çok rahat gidebiliyormuş. Ben bunun sonradan farkına vardım. Özellikle de İstanbul da okuyan arkadaşlar, bu şehrin tadını çıkarsınlar. Evlerine, yurtlarına ve sosyal medya adı altında kendilerini telefonlarına, tabletlerine kilitlemesinler. Bu şehrin güzelliklerini doya doya çıkarmaya çalışsınlar. Buraya kişiler dünyanın parasını vererek geliyorlar. Dört yıl çok geniş bir zaman, bitmiyor demesinler aslında zaman çok çabuk geçiyor. Bunu dinledikten sonra kendi kafalarında hemen bir proje yapsınlar. Gidebildikleri her yeri gezip dolaşsınlar. Bir de nerede görev yaptıkları belli olmuyor. Hayatta ne ile karşılaştıkları belli olmuyor. Muhakkak bir işitme engelli, görme engelli için az çok bir işaret dili öğrensinler. Bunlar da hayatlarına güven katıyor. Şu an ki okulum görme engelliler okulu olduğu için bunu söylüyorum. Nerede nasıl bir imkânla karşılaşacakları belli olmaz. Bunları da öğrenmelerini tavsiye ederim.

 

Yusuf ÖNDER” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir