Alican KÖZEN


12439114_10154214045413394_6640038338173747862_nBiraz kendinizden bahseder misiniz?

Öncelikle röportaj teklifiniz için çok teşekkürler. Kısaca kendimden bahsedecek olursam 20.06.91 tarihinde 2 erkek kardeşe bir 3. olarak İstanbul da dünyaya gözlerimi açtım. Doğuştan gelen bir sağlık problemim dolayısıyla aile içinde ve akrabalar arasında sürekli olarak korunan, kollanan ve yaptıkları daima önemsenen çocuk rolündeydim. İlk ve ortaokul yıllarımda başlayan orta düzey bir öğrenci olma alışkanlığım lise hayatım boyunca da sürdü. Sınıfın genelde uslu, sakin, orta düzey başarılı ve bir o kadar da içine kapanık bir öğrencisi olarak lise hayatımı tamamlayıp gözlerimi üniversitede yepyeni bir dünya için kapattım. Öğrencilik hayatımda ki bu içine kapanık halim belki de beni biraz yazmaya sürükledi. Çok fazla aktif olarak kullanmaya fırsat bulamasam da bir bloğum bulunmakta ve arada paylaşımlar yapmaktayım. Bunun dışında kendim için size söyleyebileceğim en önemli şey, ıssız bir adaya düşersem yanıma alacağım üç şeyden birinin kesinlikle bilgisayar olacağını bilmem.

Üniversitedeki öğrencilik yıllarınızda neler yaptınız?

Öncelikle üniversite hayatına Yıldız Teknik de değil, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi Meslek Yüksekokulu' nda Bilgisayar Programcılığı bölümünde başladım. 1 yıllık hazırlık sürecinden sonra bölüme geçince benim için üniversite öğrenciliği gerçek anlamıyla başladı. İki yıllık başarılı bir üniversite hayatım alanım olsun olmasın birçok seminere katıldım. Bu seminerlere iş hayatında faydası olacağı gözüyle değil, daha çok eğlence amaçlı katılıyordum. Âmâ bu seminerlere ve konferanslara katıldıkça işin gerçek boyutunu keşfedip daha çok önemsemeye başladım. Böylece kendimi sürekli seminer ve konferanslarda bulmaya başladım. Bu arada belli kurumlardan alanım ile ilgili uzmanlık eğitimi için burslar aldım, fakat ilerleyen süreçteki eğitim hayatımdaki yoğunluk bu eğitimleri bırakmama neden oldu.  Zaman ilerledikçe kendimi iş hayatına daha fazla odaklamaya başlamıştım ki üniversitenin son 6 ayında hocaların isteği ile Dikey Geçiş Sınavı’ na hazırlanmaya başlayıp hiç planlamadığım bir başarıyla Yıldız Teknik Üniversitesi BÖTE bölümünü kazandım. Ve böylelikle benim için yeni bir sayfa açılmış oldu. Geçiş yaptığım için burada eğitime üçüncü sınıftan başladım ve belli derslerden muaf tutuldum. Buna rağmen geriye kalan iki sınıfı normal zamanda bitirmek için çok fazla ders almam gerekiyordu ve bu beni birazcık seminerlerden geriye çekti, sadece alanım ile ilgili olanlara katılabilmeye başladım. Bunun yanında kendime zaman ayırma olayım giderek azaldı çünkü vermem gereken çok fazla ders vardı. Yani demek istediğim, toplamda 5 yıllık üniversite hayatımda birçok seminer, konferans ve eğitime katıldım tabi ki çok yoğun sayıda da ders almış oldum.

Peki, öğretmen olmaya o yıllarda mı karar verdiniz?

Açıkçası hayatımın hiçbir aşamasında kendimi öğretmen olarak düşünmedim, hayal etmedim. BÖTE bölümünde de okurken kendimi daha çok özel eğitim şirketlerine göre adapte etmiştim. Sanırım bu birazda asosyal yapımdan dolayı. Hayatım boyunca insanlarla çok rahat iletişim kuramadım bu da doğal kendimi bu alana adapte etmemde zaman zaman zorlaştırıyor. Ama gelin görün ki, şu an bu işi yapıyorum ve bazı zamanlarda bu işi yapmaktan oldukça zevk almaktayım. Özellikle, çocuklara bir şeyler öğretmek ve onların gözlerindeki öğrenme isteğini gösteren ışığı görmek güzel oluyor.

Bize öğretmen olma sürecinizden kısaca bahseder misiniz?

Söylediğim gibi öğretmenliği çok fazla düşünmüyordum. Bu yüzden de kendimi bir anda bulunca ilk zamanlar sudan çıkmış balık gibi afalladım. İlk derslere girdiğim günleri hatırlıyorum da sanki korku filmi izliyor gibi gerilim hissetmiştim. Sınıfa giriyorsun ve 8, 9 yaşlarında öğrencilerle yalnız kalıyorsunuz ve kimisi sizden bir şeyler öğrenmek için yoğun çaba harcarken kimisi de bu çabayı sizi zorlamak için kullanmakta.

DSC_0020Bölümdeyken mezuniyetten sonrasına yönelik kaygılarınız ve çalışmalarınız var mıydı?

Yıldız’ dan içeriye ilk adımımı attığım gün büyük kaygı yaşamıştım. Çünkü bölüm çok kalabalıktı ve bu da büyük bir yarışın olacağını gösteriyordu. Sonradan bir sınıfa dâhil olan için zordur kabul görmek ve bende ilk zamanlar bunları yaşamıştım. Bu da beni ilerisi için başarısız bir geleceğim olacağı yönünde endişelendiriyordu. Fakat sonrasında derslerin başlaması ve stajların olmasıyla kaygılarım giderek azalmıştı. Zaten sonraları bir avantajım daha bulunduğunun farkında tekrar vardım. Çünkü bir yandan da ben “Bilgisayar Programcısı’ ydım” ve birçok iş alanı BÖTE’nin yanında ekstra sahiptim. Zaman ilerledikçe zaten çalışmalar yaparak kendimi bir BÖTE öğrencisinin yetiştirmesi gereken şekilde yetiştirmeye çaba gösterdim. Şimdi dönüp baktığımda nispeten de başarılı olduğumu düşünüyorum.

Başarılı ve aktif bir öğretmen olabilmek için okullarda verilen eğitim yeterli mi sizce? Şunlar da olsa daha iyi olurdu dediğiniz şeyler var mı?

Okullarda verilen eğitim teorik açıdan bakılırsa bu sorduğunuz soru için yeterli lakin uygulama aşamasında yeterli olduğunu pekte düşünmüyorum. Çünkü öğretmenlik çok farklı bir şey. Bir sınıfta ya da öğrenci üstünde yaptığınız ve başarı gösterdiğiniz çalışma bir başkasında hüsran ile sonuçlanabilmekte. Bu yüzden ben özellikle teorik derslerin yanında uygulamalı derslerin ya da stajların sayısının arttırılması gerektiğini düşünmekteyim. Bizim alanımız için zaten baktığımız da teknoloji çok çabuk değişen eskiyen bir alan. Dün moda olan, gözde olan bugün eskimiş ve kullanılmayan olabiliyor. Bence öğrencileri buna hazırlayacak çalışmalar yapmalı gelişen teknoloji hakkında onları daha da bilinçlendirip ufkunu açmalıyız.

Öğretmen olmak isteyen  öğrencilere önerileriniz nelerdir?

Bu işi gerçekten istiyorlarsa yapmalarını öneririm. Ve iletişimlerini sürekli olarak canlı tutmalı, yeri geldiğinde bir veli ile konuşacak olgunlukta olup yeri geldiğinde bir anasınıfı öğrencisi ile aynı dili konuşabilmeliler. Tabi ki, sabırlı olmaları gerekmekte. Çünkü çocuklar bunu keşfetmek için büyük mücadele ediyorlar. Alanımız açısından da bakarsak yeni teknolojileri sürekli takip etsinler. Fırsat buldukça seminerlere, konferanslara katılıp farklı alanlardan insanlarla tanışıp onları dinleme fırsatı yakalasınlar. Son olarak, hiçbir zaman bu kadar biliyorum diyerek bırakmasınlar çünkü bugün onların ben oldum diyerek bıraktıkları teknoloji yarın onları sen artık bizi ileriye taşıyamazsın diyerek kabul etmeyebilir.

Mezun olduktan sonra iş hayatına nasıl başladınız?

Sanırım 1 - 2 ay gibi bir bekleme sürem oldu. Bu süre zarfında üç kurumla görüşüp bunların ikisi ile sözleşme aşamasında vazgeçtik. Diğer bir kurumda kuruluş aşamasındaydı ve tecrübeli birini arıyorlardı bu yüzden anlaşma sağlanamadı. Açıkçası iş bulacağımı düşünüyordum ama okullar için mezuniyetim dolayısıyla geç kalmıştım. Bir sabah tesadüfen iş sitelerinden birinde ilan gördüm ve direk başvurdum diğer günde işe kabulüm gerçekleşti. Açıkçası çok hızlı olduğunu şuan bile rahatlıkla söyleyebilirim. Sonrası biraz heyecanlıydı hatta gerilimli olduğunu bile söyleyebilirim ama şuan rahat olduğumu söyleyebilirim.

İş hayatınızda bir öğretmen olarak neler yapıyorsunuz?

Güzel bir soru oldu bu. Öncelikle dışardan birisine söylediğimde “Bilişim Teknolojileri ve Yazılım Öğretmeni” olduğumu ilk planda anlaşılmıyor. “Bilgisayar Öğretmeniyim” dediğimde de açıkçası biraz küçümsüyorlar. Ama işin aslı o kadar kolay bir alan değil. İnsanların sandığı gibi sadece derse girip çıkmak gibi bir işim yok.

Derslere girmenin yanında okuldaki E-Okul, K12 gibi işlemlerde görev alıyoruz. Ayrıca günümüz şartlarını düşündüğümüzde okulların sosyal platformları var bunların yönetilmesi, organizasyonlarda ses, ışık ve görüntü alımı gibi işleri de yapabilmekteyiz. Bunların yanında kurum için video, afiş, broşür hazırlama, akıllı tahtaların güncellemesi varsa sorunların giderilmesi de yaptığımız işlemlerden sadece bazıları. Tabi tüm bunların yanında diğer öğretmenlerimize de teknolojik anlamda yardım etmemiz gereken zamanlar oluyor. Girdiğim dersler konusuna gelince ilkokul düzeyine eğitimi ben vermekteyim. 1. – 4. sınıflar ve bunun yanında da haftada bir saat anasınıfına Bilişim Teknolojileri ve Yazılım dersini sunmaktayım. Yaşlar göz önüne alındığında daha çok temel hareketler ve oyun tabanlı kodlama anlatıyorum. Bu aşama da onların böylece daha fazla radarlarına girdiğimi söyleyebilirim. Sonuç olarak, bence günümüzde ki inanışa göre bir Bilişim Teknolojileri ve Yazılım Öğretmeni sadece derslere girmekle değil, okulu teknolojik olarak da yönetmek zorunda. Tabi zamanla bunun değişeceğini umuyorum.

"Bir Bilişim Teknolojileri ve Yazılım Öğretmeni sadece derslere girmekle değil, okulu teknolojik olarak da yönetmek zorunda."

alican

Özel sektörde yer edinmekte bize engel olabilecek durumlar nelerdir?

İlginç bir soru daha. Fakat buna şu şekilde cevap verebilirim. Bize engel olabilecek 1-2 durum var bunlarda kendimizi teknolojik çağın gerisinde bırakmak bir diğeri ise tabi ki kendimizi daima geliştiremememiz olabilir. Bu iki durumu ortadan kaldırabilirsek özel sektör ya da başka bir alanda olsun engel ile karşılaşacağımızı düşünmüyorum.

BÖTE mezunu olmanın avantajları nelerdir sizce?

Öncelikle birçok alanda iş bulma şansına sahibiz. Yani bizim için gelecek sadece öğretmenlik yapmamızda değil. Kendimizi geliştirdiğimiz sürece piyasa şartlarına hazırladığımızda eğitim teknoloğu, yazılım, donanım, bilgi işlem vb. birçok alanda iş bulma durumumuz var. Tabi ilk şart, kendini daima güncel tutmak ve teknolojik gelişmelerden haberdar olmak. Zaten BÖTE bölümünü okuyan birisi teknolojiye meraklıdır ve kendini güncelleyecektir.

BÖTE mezunlarının atamalarında sorunlar yaşanıyor. Her geçen yıl daha az sayıda BÖTE mezunu ataması yapılıyor. Okullarda sunulan Bilgisayar dersinin ders sayıları da azaltıldı. Bu durumdan hareketle BÖTE’lerin geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Maalesef bu bir gerçek ve oldukça üzücü bir durum. Lakin son zamanlarda duyduğumuz haberler nispeten de olsa sevindirici. Özellikle devletin kodlama dersi gibi bir gerçeği artık göz ardı etmemesi ve müfredat çalışmaları yapması güzel haberler. Bunun yanında her geçen gün özel okulların sayısının artması ve insanların teknolojiyi arttık gerçek anlamıyla isteyip kabullenmeleri ilerisi için bende azda olsa bir ışık yanmasını sağlamakta. Umarım yanılmam.

Bir BÖTE mezunu olarak şuan BÖTE okuyan arkadaşlarımıza bir öneriniz var mı?

Kesinlikle olmaz mı. Öncelikle başaramama korkusu sakın taşımasınlar. Başarmak için gerekli olan her şey aslında ellerinde. Yapmaları gereken üniversite yıllarını dolu dolu geçirsinler. Seminerlere, konferanslara hatta maddi durumları elverdikçe eğitimlere katılsınlar. Buralar da kendilerine çevre edinebilirler. Güncel teknolojileri özellikle, Web2.0, nesnelerin interneti, giyilebilir teknoloji ve Augmented Reality (Arttırılmış Gerçeklik) konularında kendilerini daima güncel tutsunlar. Çünkü gelecek bu tarafa doğru gitmekte. Kendilerini 21.yy’ın öğretmeni veya çalışanları olarak hazırlasınlar. Bence bol bol kitap okuyabilirler bu onların kendilerini ifade etmelerine büyük fayda sağlayabilir. Yazı yazabilirler. Bu onların yazım gücünü arttıracaktır ya da boş alanlarda kendilerince konuşup hitabet güçlerini geliştirebilirler. Son olarak, asla yenilgi karşısında direk pes etmeyip mücadele etmeye devam etsinler bir gün illaki başarı onları bulacaktır.

İstanbul’da okumanın avantajları ve dezavantajları nelerdir? Zorluk çektiniz mi?

İstanbul da pek zorluk çektiğimi söyleyemem zaten ben doğma büyüme İstanbul da yaşadığım için değişen bir şey olduğunu söyleyemem kendi yaşamım için. Avantajları elbette bulunmakta. Bir kere bütün her şeye rahatlıkla ulaşmak mümkün. Bir günü dolu dolu yaşayabilirsiniz her anlamda. Kültürel aktiviteler yapmanız, teknolojiye ulaşmanız bu şehirde oldukça rahat. Fakat bunlar tabi ki biraz ekonomik gücümüzle orantılı. Sanırım en büyük dezavantaj bu ekonomik durum ve tabi ki yoğun trafik. Yaka değiştirmek isterseniz gününüzün çoğunu yollarda geçirmeyi kabul etmeniz gerekmekte.

Yıldız Teknik Böteli olmanın size ne gibi avantajları oldu?

Üniversite zamanlarında buna çok fazla inanmıyordum ama yaptığım görüşmelerden sonra açıkçası avantajları olduğunu fark ettim. En önemlisi bir kere okulumuzu söylediğimizde bakış açıları biraz değişiyor. Eğitim kalitemizin daha fazla olduğunu düşünüp kendimizi geliştirdiğimize inançları olduğunu söyleyebilirim. Âmâ kişisel olarak ben bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Bir seminerde duyduğum etkileyici bir sözü vardı bir konuşmacının. Diyordu ki, “Benim diplomamın geçerliliği üniversiteden mezun olduğum güne kadardır”. Bu söze kesinlikle katılıyorum. Üniversiteden sonra hatta üniversite sıralarında bile önemli olan üniversite ismi değil, kişinin kendini geliştirmesidir. Bu arada tüm işverenleri de zan altında bırakmayayım çünkü bazıları da yaptıklarımızı değil, neler yapacaklarımızı sormaktalar bu bence daha önemli.

Sizin gibi öğretmen olmak isteyen arkadaşlar öğrencilik hayatlarında neler yapabilirler?

Yani söylediğim gibi seminerlere, konferanslara, eğitimlere katılsınlar. Stajlarını iyi değerlendirsinler. Bolca kitap okusunlar, yabancı dillerini geliştirebilirler. Teknolojik fuarlara katılabilirler. Bence bunlar onlar için oldukça faydalı olacaktır.

 

 

 

 

Tekrar teşekkürler röportajınız için. Umarım bir zamanlar aynı heyecanı yaşadığım ve şuan hangi duyguları taşıdıklarını iyi bildiğim kişilere bir nebze de olsa yardımcı olabilmişimdir. Her şey gönüllerince olsun.

Alican KÖZEN” üzerine 2 yorum

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir