Biraz kendinizden bahseder misiniz?
1989 Ankara doğumluyum. Aslen Tokatlıyım ancak kökenimiz Trabzon/Of’a dayanmaktadır. Sürekli telaşlı ve heyecanlı biri olarak tipik bir Karadenizli olduğumu söyleyebilirim. 1994’te ailemin şark görevi nedeniyle bir süreliğine Bayburt’da bulunduk ve 1996’da tekrar Ankara’ya döndük. 1. Sınıfa 5 yaşında başladım ve Ankara’ya döndüğümüzde 3. Sınıfa geçmiştim ve başarı bağlamında uyum sorunu yaşadığım için 7 yaşında etüt merkezlerine gitmeye başladım. 10 yaşlarımda basketbol, yüzme ve tekvandoda kendimi geliştirmek için eğitim almaya başladım. Ardından iyi bir basketbol izleyicisi olmayı tercih ederken; tekvandoda yeşil kuşağa kadar çıktım ve yüzmede kulüp lisansı aldım. 2003 yılında kulüp çalışmaları için Ankara Anıttepe’de yer alan yüzme havuzunda haftanın 6 günü çalışmalara katılmam gerekiyordu, ancak okulumun tam gün olması ve Etimesgut da yer alması nedeniyle devam edemedim. Sanırım tüm hayatım boyunca yaşadığım en büyük dram budur. Hala bilinçaltımın yansıması olarak rüyalarımda yüzerim ve Anadolu Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ile Adnan Menderes Üniversitesi yüzme havuzlarında üyeliklerim vardır. Lise öğrenimim hakkında söz edecek olursam, meslek lisesinde okuyor olmaktan pek mutlu olmadığımı ifade edebilirim. Ancak hazırlık sınıfındaki idealist İngilizce öğretmenlerimiz sayesinde kaliteli bir İngilizce eğitimi aldım ve hala bu eğitime çok şey borçluyum. Ardından diğer liselerle olan dezavantajlarımız nedeni ile temel bilimlere yönelik eksiklerimizi gidermemiz için yine idealist öğretmenlerimiz sayesinde seçmeli derslerimiz geometri, analitik geometri gibi derslerden oluşmaktaydı. 2004 yılında mimar olabilme hayali ile -puan dezavantajının kalkacağı söylentileri olduğu zamanlar- dershaneye başladım ve meslek lisesinde görmediğim ve sayısal 2 alanında yer alan temel bilim derslerini aldım. Ancak 2006 yılında Anadolu Meslek Lisesi’nden mezun olduğumda puan dezavantajımız hala devam ediyordu. Böylelikle Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi alanındaki maceram 2007 yılında başlamış oldu.
Üniversitedeki öğrencilik yıllarınızda neler yaptınız? Mezuniyetten sonrasına yönelik çalışmalarınız var mıydı? Mezun olma sürecinde neler yaşadınız?
2007 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi bölümüne başladım. Aslında ilk 7 tercihimde Ankara’da ki üniversiteler vardı ancak aynı üniversitede okuyan kuzenimin ısrarlarıyla 4. Sıraya Anadolu Üniversitesini yazdım ve şans o ki 6 Ankara üniversitesi tercihimin arasından ortadaki Eskişehir üniversitesini kazanmıştım. Bunu çok güzel bir rastlantı olarak nitelendirdik. Çünkü bu 4 yılım dolu dolu ve çok güzel yıllarım olarak anılarımda yer etti. Lisans döneminde üniversitenin sunduğu harika olanaklardan doyasıya faydalandım. Neredeyse bedava olan kültürel ve sosyal olanakları olabildiğince kullandım. Örneğin yüzme havuzuna üyeliğim aylık 10 liraydı. Şaka gibi.. 2009-2011 yıllarında Açık Öğretim Fakültesi Bilgisayar Destekli Öğretim biriminde gerçekleştirmen olarak çalıştım. Burada yaptığım içerik geliştirme ve tasarım uygulamaları sayesinde iyi bir deneyim kazandım. Son senemde hem dil kursuna hem de hızlandırılmış KPSS kursuna kayıtlandım. Aslında yine de akademi ya da öğretmenlik yolunda ilerleme konusunda kesin bir karara varamadığım bir gerçekti. Asıl planım ise öğretmenlik mesleğine atanıp, lisansüstü eğitime başlamaktı. Ancak 2011’de atanamayınca planlarımda güncelleme yapma kararı verdim.
Üniversite okuduğunuz şehrin avantajları ve dezavantajları nelerdir? Zorluk çektiniz mi?
Eskişehir, bilindiği üzere, üniversite şehri olarak anılır. Bu tabiri sonuna kadar hak eden harika bir şehir olduğu gerçek. Sanırım dezavantaj olarak sayabileceğim hiçbir şey yok. Yılın 4 mevsimini doya doya yaşadım. Ailemin Ankara’da yaşaması ve hızlı trenin olması nedeniyle de aile özlemi çeken bir öğrenci olmadım. Anadolu Üniversitesi’nin şehir merkezine yürüyerek yalnızca 20 dakika uzaklıkta olması ve tramvay olanağının olması bir öğrenci olarak ulaşım açısından hiç problem yaşamamamı sağladı. Kaldı ki kampüs içindeki yurtta kalıyordum; akşamları Doktorlar caddesine inmek, Porsuk nehri kenarındaki kafelere gitmek ya da sadece kampüste yürüyüşe çıkmak bile oldukça keyifliydi. Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsünün dillere destan peyzaj harikalarından bahsetmeye ise hiç lüzum görmüyorum.
Mezun olduktan sonra iş hayatına nasıl başladınız? İlk iş deneyimleriniz nelerdir?
İlk iş deneyimin öğrencilik yıllarımda 2 sene kadar Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Bilgisayar Destekli Eğitim Birimi’nde gerçekleştirmen olarak içerik geliştirme çalışmalarım olmuştur. Bu deneyim bana pratik kazanmam ve tasarım algımın gelişmesi açısından oldukça fayda sağlamıştır. Lisanstaki son dönemimde ise büyük oranda öğretmen olmaya odaklanmıştım. Ancak mezun olduktan hemen sonra atanamayacak olmam bir süre beni oldukça üzdü. Eğer özel eğitim kurumlarında devam edecek olsaydım benim için oldukça iyi bir referans olabilecek özel bir okulda işe başlama fırsatım oldu ancak kısa süre içinde araştırma görevlisi kadrolarına başvurma planlarım olduğu için bu kadrodan vazgeçtim. Mezun olduktan 1,5 sene sonra halen görev yaptığım Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde göreve başlamadan önce birçok araştırma görevlisi kadrosuna başvurdum. Kadro sınavlarına girdim. Her birinden sıralamada ikinci olarak ayrıldım. Bu bende ciddi bir umutsuzluğa neden olmak üzereydi.. Ancak “her şeyde bir hayır vardır” sözüne olan inancımdan dolayı Aydın’da ki kadroya kabul alınca sanırım 3 Ocak 2013 tarihinin dünyadaki en mutlu insan olma kontenjanını ben doldurdum. Bu sürece gelene kadar 1,5 sene boyunca her hafta YÖK’ün sitesinde yer alan cari ilanları inceledim. Her bir üniversite için tek tek.. Bana uygun olan her yer için dosyalarımı postaladım. Bu dönemde bir yandan Gazi Üniversitesi Bilişim Enstitüsü Bilişim Sistemleri yüksek lisans programındaki eğitimime devam ettim.
Bize şu an yaptığınız mesleği seçme sürecinizden kısaca bahseder misiniz? Bu mesleği yapmaya öğrencilik yıllarında mı karar verdiniz, yoksa mezuniyetten sonra mı karar verdiniz?
Lisanstaki son dönemde ağırlıklı olarak lisansüstü eğitim almaya odaklanmıştım. İtiraf etmem gerekirse akademisyenliğe doğrudan yöneldiğimi söyleyemem. Kendimi o zamanlar hedef olarak milli eğitim odaklı kalifiye bir bürokrat olarak hayal etme eğilimindeydim ve bunun için kendime çizdiğim yolda öncelikle öğretmen olarak göreve başlamam ve uygulama deneyimi kazanırken bir yandan lisansüstü eğitim basamaklarını bir bir tırmanmam gerekiyordu. Ne var ki 2011’de öğretmen olarak atanamadığımda, kendime kariyer hedefi olarak başka bir yol daha çizdim. Bu bağlamda odağa akademisyen olmayı koydum ve bu hedefe ulaşmak için araştırma görevlisi ilanlarını takip etmeye başladım. Her hafta, yılmadan..
Şu an tam olarak iş hayatınızda neler yapıyorsunuz? Birkaç örnekle açıklayabilir misiniz?
2013 yılında mesleğe başladığımda yüksek lisans tez dönemimdeydim. 2014 yılında bilim uzmanlığını alana dek bir yandan araştırma görevlisi olarak kadromun bulunduğu kurumun verdiği görevleri yerine getirdim, bir yandan da tezimin uygulama ve yazım aşamalarını gerçekleştirdim. 2014 yılında Hacettepe Üniversitesi BÖTE doktora programına kabul edildim ve 2,5 sene kadar her bir eğitim-öğretim dönemi için her hafta Pazartesi ve Salı günleri Ankara’da doktora öğrencisi olarak; Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri Aydın’da araştırma görevlisi olarak üzerime düşen tüm görevleri layığıyla yerine getirmeye çalıştım. Şu an doktorada tez dönemindeyim ve tez çalışmalarımı sürdürmekteyim. Bu zamana kadar geçen 4 sene boyunca çeşitli akademik çalışmalar ve yayınlar yapmanın yanı sıra Adnan Menderes Üniversite BÖTE bölümü araştırma görevlisi olarak bölüm başkanlığı ve dekanlık tarafından verilen akademik ve idari görevleri yerine getiriyorum.
Şu an yaptığınız meslek için BÖTE bölümünde verilen eğitim yeterli mi? Şunlar da olsa daha iyi olurdu dediğiniz şeyler var mı?
Alanımız genel kapsamı gereğince sürekli olarak yenilenmektedir. Dolayısıyla bu bölümün mensubu olan öğrenci ya da mezunların yetkinliklerini yerine getirebilmeleri için güncel gelişmeleri takip etmeleri gerekmektedir. Kuramsal olarak ise verilen eğitimin çoğu zaman yeterli olduğunu düşünüyorum. Ancak mühim olan öğrenenlerin bu süreçte ilgili kuramsal temelleri içselleştirmeleridir. Çünkü bizler öğretim tasarımcısı olarak asla kuramsal temellerden uzak uygulamalar gerçekleştiremeyiz. Zira önemli olan teknolojinin kendisi değil, eğitim bilimi bakımından sağlayacağı olası kazanımları ne düzeyde yerine getirebileceğini bilmektir. Doğru aracın doğru içerik ile buluşmasını sağlamak için kuramsal temellere hakim olmamız gerekmektedir. Dolayısıyla öğretim tasarımcısı olan bizlerin yeterliğinin ne denli süreklilik sağladığı ve gelişim gösterdiği daha önemlidir.
Mesleğinizi yapmak isteyen öğrencilere önerileriniz nelerdir?
Akademisyen olmak sürekli çalışmak ve dolayısıyla dinamik olmayı gerektiriyor. Okumaya, öğrenmeye ve çalışmaya açık olmayı ve dahası -bence- bunlardan keyif almayı gerektiriyor. Tüm bunları bir mecburiyet olarak görmek asla bu mesleği yapan kişilere mutluluk vermeyecektir. Bunları göze alan ve gerçekten akademinin bir parçası olmak isteyen herkes ise benim fikrimce şansını denemelidir. Çünkü tüm bu enerjiye sahip olan ve çevresine ışık yayma potansiyeline sahip olan herkese bu ülkenin ve dahası evrensel olarak bakacak olursak bilimin ihtiyacı var. Gerçekten istediğiniz meslek bu ise ister dil puanınız, ister ders not ortalamanız düşük olsun; hiçbir şey için hiçbir zaman geç değildir. Hırs değil, azimle çalışıldığında hedefe ulaşılabileceğine inanıyorum ve bunun örneklerini de gördüğüm için buna eminim.
Şimdiye kadar olan tecrübeleriniz doğrultusunda özel sektörde BÖTE bölümlerinin yeri nedir? Genel olarak baktığınızda BÖTE mezunu olmanın avantajları veya dezavantajları nelerdir?
BÖTE bölümü temel yapısı gereği disiplinler arası çalışmalara oldukça yatkındır. Öyle ki teknolojinin eğitsel kullanımı bağlamında bölüm mezunları söz sahibidirler. Örneğin uzaktan eğitim uygulamalarındaki rağbet ile beraber artan ivmede BÖTE mezunları da pay sahibidir. Yoğunlukla özel sektörün ihtiyaç duyduğu destek ile birlikte kamu kurumları da içerik geliştirme kapsamında destek talep edebilmektedir. Buna aracılık eden çeşitli şirketler de içerik geliştirme bağlamında yoğunlukla bölümümüz mezunlarına fırsat sunmaktadır. Yanı sıra özel eğitim kurumlarında da öğretmen pozisyonu ile çalışma olanağı bakidir. Bana kalırsa BÖTE mezunu olmanın sınırlı dezavantajları var. Tabi bunlar da kişiye göre büyük etkileri de olabilir. Mühim olan kontrol altına almaya çalışmak. Bölüm tercihi yapıldığında öğrenciler teknik konulara yönelik yoğun eğitim verileceğine dair çeşitli yanılgılara sahip olabiliyorlar. Ders içeriklerini gördüklerinde ise hayal kırıklığı yaşıyorlar ne yazık ki.. Ama bunda herhangi suçlu bir taraf aramak sadece zaman kaybı olacaktır. BÖTE aslında o kadar geniş bir yelpazeye sahip bir alan ki, ihtiyaç duyulan tek şey bireylerin geniş bir vizyona sahip olması. Öyle ki teknolojiyi sadece içeriği sunmak boyutunda değil, öğrenme ortamlarının değerlendirilmesi vb. konularda da teknoloji ya da ilgili yazılımlardan yararlanıyoruz. Takdir edilir ki bu öğeleri yönetmek için de belli bir yetkinliğe ihtiyaç vardır. Dolayısıyla öğrenenler ilgi duydukları şeyleri eğitsel bağlamda hangi yönde kullanacaklarını kurgulayabiliyor olmalılardır. Bu nedenle yaratıcılık becerisi yüksek olan; eğitim işini manen önemli hisseden hiçbir BÖTE mezununun istediğine ulaşamayacağına inanmıyorum. Zira ilgili durumlar sunulduğunda öğrenmenin kuramsal temellerine dayalı olarak öğretim içeriğinin beklenen kazanımları ve bu kazanımlara ulaşılmasına yardımcı olabilecek ilgili araçların belirlenmesi ile birlikte öğrenme ortamının tasarlanarak içeriğin sunulmasında aktif rol üstelenen ve bu yetkinliğe sahip olan kişiler BÖTE’cilerdir.
BÖTE mezunlarının atamalarında sorunlar yaşanıyor. Bu durumdan hareketle BÖTE’lerin geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Şahsen eğitim kurumlarında BÖTE mezunlarına olan ihtiyacın daha da artacağı ve alımların da paralel olarak artacağı kanaatindeyim. Öyle ki sadece eğitim kurumları için değil; hizmetiçi eğitime ve yaşam boyu öğrenmeye olan ihtiyacın farkına varan özel ve kamuya ait tüm kurum ve kuruluşların taleplerinin artacağına dair oldukça umutluyum. BÖTE mezunlarının karşısına çıkabilecek en büyük tehlike ise kanaatimce kuramsal temelleri içselleştirmemeleri ve alandaki yenilikleri takip etmeme eğilimleri olacaktır. Zira bu alan asla kuramsal temellerden bağımsız düşünülemez ve belli kitaplardan okunup öğrenilebilecek bir alan değildir. Sürekli takip gerektirmektedir. Yanı sıra da mezunların bu alanı sadece öğretmenlik olarak sınırlandırmalarının olası daha iyi fırsatları kaçırmalarına neden olabileceğini düşünüyorum.
İş tecrübelerinizden sonra okuduğunuz üniversitenin ve bölümün size ne gibi avantajları olduğunu düşünüyorsunuz?
Daha önce de belirttiğim gibi kuramsal temeller ışığında öğretimi planlayarak uygun araçların ortama kaynaştırılması ve öğrenme süreçlerinin kolaylaştırılmasına şu ana dek gördüğüm eğitim ve gerçekleştirdiğim uygulamalar katkı sunmuştur. Yeni örnekler gördükçe ve yeni deneyimler kazandıkça da yaratıcılığımın arttığını hissediyor ve geçen sürede bölüme olan ilgimin ve sevgimin arttığını hissediyorum. Disiplinlerarası çalışmalar gerçekleştirmek de bizlere farklı alanların yaptıklarını ve onların bakış açılarını görme olanağı tanıyor. Şüphesiz bu da bizim gelişimimize katkı sağlayan bir durumdur. Sürekli yeni şeylerle karşılaşmak ve onlarla kaynaşmak mesleki hazzı dinamik tutmaktadır bu da gittikçe artan keyif sağlamaktadır. Bu nedenle, yakın çevremin de bildiği üzere, bölümümüzü gerçekten çok seviyorum.
Bir BÖTE mezunu olarak şu an BÖTE okuyan ve okumak isteyen arkadaşlarımıza önerileriniz nelerdir?
Hayatta hiçbir zaman %100 mutluluk diye bir şey yoktur. Tek gerçeklik sağlıktır. Mutluluğu bireyler kendileri yaratır. Sağlığınız olduğu sürece elinizdekilerle nasıl mutlu olabileceğinizi ve daha fazla mutlu olabilmek için neler yapabileceğinizi bulmak tamamen size bağlı. Eğer bu bölümün size -asla- uymadığını düşünüyorsanız başka bir alana nasıl geçeceğinizin yollarını kesinlikle arayın derim. Ama yok aslında bir taraftan tutuyor, şöyle olsa fena da değil aslında diyorsanız işte sizin yolunuz tam da orası. Oradan devam edin. Bu bölüme başladığınızda sadece öğretmen olmak istemiş olabilirsiniz. Kimileriniz öğretmenliği kolay bir meslek olarak görüyor da olabilir. Ama şunu bilin ki hiçbir meslek ne çok kolaydır, ne çok zor. Hiçbir meslek içselleştirilmediğinde insana devam edebilme gücü vermeyecektir. Bu nedenle kendinize asla tek bir yol çizmeyin. Alternatifleriniz her daim olsun. Bu söylediklerim temel meslek kaygılarınız için size bir fikir olsun. Alan bağlamında bakıldığında ise bu röportajın başından beri sıklıkla tekrar ettiğim gibi; kuramsal temel, öğrenme içeriği ve uygun aracın kaynaştırılması durumlarını asla göz ardı etmeyin. Bunları ne kadar sağlıklı yaparsanız, alanın temel yetkinliklerine o kadar sahip olacaksınız. Yeni bir teknolojik aracı öğrenme ortamına dahil edebilirsiniz, öğretim içeriği ile birlikte uygun bir hale getirdiğinizi de düşünebilirsiniz; ancak eğer kuramsal temellerden bağımsız olarak süreci kurgulayacak olursanız bölümümüzün asıl var olma sebebini göz ardı etmiş olursunuz. Dolayısıyla öğrenme kuramları ile yöntem ve tekniklere olabildiğince hakim olmanızı tavsiye ederim.
Tatlım….. hayat, bazen istediklerimizi değil de, kendisinin sunduklarını görmemizi bize her verdiğinin de mutlaka bir sebebi olduğunu ve bunu yaşamımıza enjekte ederek değerlendirmemizi ister… işte tam bu noktada sen hayatın sana sunduklarının farkına vararak emeğini, bilgini, gücünü bu yönde değerlendirerek olman gereken yerdesin…Fakat ben biliyorum ki sen bununla yetinmeyerek daha ileri gidebilecek azminle daha güzel başarılara imza atacaksın…Başarılarının devamını diliyorum…Allah yolunu açık etsin….:) 🙂 🙂
Canım başarılarının devamını dilerim. Yolun her zaman açık olsun 🙂
Gördüğüm en güçlü, en hırslı ve en sevecen hocalardan birisiniz. Ayrıca çok da güzel örneksiniz. Umarım hayatınız boyunca çok güzel başarılarınız olur.. Sizi seviyoruz.. 🙂