Zeynep Taçgın


IMG_1089Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Eğitim Teknolojileri alanında çalışıyorum. Marmara Böte mezunuyum. Eğitim Yönetimi alanında mastır yaptım. Böte alanında ve Eğitim Yönetimi alanında doktora çalışmalarımı sürdürüyorum. Böte Doktora’da tez aşamasındayım. Özel sektör tecrübelerim var. Özel sektörde bir mağazanın Eğitim Teknolojileri depatmanında çalıştım. Şu an da Marmara Üniversitesi Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde İçerik Geliştirme ve Tasarımı Birimi Koordinatörü olarak çalışıyorum. Özel ilgi alanlarımdan biri Sanal gerçeklik ve Arttırılmış Gerçeklik. Bunun üzerine çalışma yapıyorum. Simülatör geliştiriyorum. Doktora Tez’imde de bunun üzerine çalışıyorum.

Üniversitede ki öğrencilik yıllarınızda neler yaptınız?

Ben genelde çalışıyordum. Çok çalışkan bir öğrenciydim. Üniversite yıllarım boyunca da sürekli çalıştım. Öğrencilik hayatıma Bahçeşehir Üniversite’sinde başladım. 3. Sınıfın başında yatay geçişle Marmara Üniversitesi’ne geçtim. Marmara Üniversitesi Böte bölümünden birincilikle mezun oldum. Aynı zamanda Atatürk Eğitim Fakültesi üçüncüsüydüm. Full time çalışan bir öğrenci profiline sahiptim. Ayrıca o dönemde Dekanlıkta öğrenci asistan olarak çalışıyordum. Hatta okulumuzun dekanıyla beraber yaptığımız çok sayıda projelerimiz oldu. Özellikle bazı sempozyumların broşür tasarımları, web sitelerinin tasarımları gibi analizlerin yapılarak tasarımların çıkarılması gibi çalışmaları yaptım. Bunların hepsi, özel sektörde işe girmek istediğim de bana referans olan bilgiler oldu. Aktif çalışan bir öğrenciydim. Lisanstan mezun olmadan önce makalelerim vardı. Hocalarım bana her konuda çok destek oldular.

Keşke yapsaydım dedikleriniz var mı?

Geriye dönüp baktığımda sosyal faaliyetlere biraz daha vakit ayırabilirmişim diyorum. Bir dansa katılabilirmişim, belki dağcılık ve tırmanış faaliyetlerine de katılabilirdim. Fakat hiçbir zaman sosyal bir insan olmadım ve bu tür faaliyetlere katılmadım. Daha çok kendi kabuğunda olan, yakın çevremi biraz daha sınırlı çizen bir insan oldum. İyi mi? Evet iyi. Fakat diğer insanları da yakında tutmak aslında uzun vadede daha faydalı oluyor. Çevreyi geniş tutup insan ilişkilerini sıcak tutmakta her zaman fayda var diye düşünüyorum. Sizlere diyebileceğim şey ise mümkün olduğunca sosyal faaliyetlere katılın.

Eğitim Teknolojileri alanında çalışmaya öğrencilik yıllarınızda mı karar vermiştiniz?

Ben Böte bölümüne başladığımda öğretmen olmak için başlamadım. Hatta sınıfta hocalarımız sorarlardı; “Öğretmen olmak isteyenler kimler?” diye. Bahçehir Üniversitesi’ndeki öğrencilerden çok az öğretmen olmak isteyen vardı. Marmara Üniversitesine geldiğimde ise sınıftaki çoğu arkadaşımın öğretmen olmak için buraya geldiklerini fark ettim. Hatta eğitim sisteminin ve müfredatın daha çok Kpss’ye yönelik testler çözülmesi üzerine odaklanıldığını gördüm. Ve açık konuşmak gerekirse bu benim için biraz hayal kırıklığıydı. Dolayısıyla burada almış olduğum temel, eğitim anlamında benim özel sektörde yapmış olduğum iş için bana fazla bir temel oluşturmadı. Burada kullanmış olduğum yazılımları ben iş hayatımda kullanamadım. Kullandığım yazılımları benim daha çok kendi çabam ile öğrenmem gerekti. Dolayısıyla Lisans döneminin başından itibaren o yazılımlara heves ettiğim için onların Tutorial’larını izlemeye başladım. Ufak ufak eğitimler yapmaya başladım. Hatta 3. sınıftayken bir hocamızın dersi kapsamında 4 ay uğraşarak bir Flash projesi geliştirdik. O proje kullanılmıştı. Çok güzel bir eğitimdi. Şöyle bir şey var. Çıkardığınız ürünün niteliği yüksek olunca oradaki gidişat sizi mutlu edince ve insanlarında geri dönütleri pozitif olunca motivasyonunuz artıyor ve bu işi daha çok yapmak istiyorsunuz. Türkiye’de bizim alanımız  Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri alanı olarak geçiyor. Fakat yurtdışında bu şekilde uygulaması yok. Computer Science ve Educational Technology diye uygulamaları var. Computer Science denilen hani bu programlama eğitimi, C# nasıl öğretilir? Visual Basic nasıl öğretilir? gibi konulara odaklanılan bir eğitim. Programlamadan ziyade algoritma mantığının öğrencilere aktarılmasının eğitimine yönelik bir branş oluyor. Educational Technology dediğimiz ise daha çok materyal geliştirme, geliştirilen materyallerin eğitim ihtiyaçları analizlerini yapma, tasarımlarını yapma ki bu da aslında biraz özel yetenek gerektiren bir alan diye düşünüyorum. Şu an da Güzel Sanatlar bölümüne öğrenci alımı yapılırken nasıl çizimlerine bakılıyorsa aslında ana bilim dalı altında bir alt birim oluşturulursa ve o programda yer alan öğrencilerin biraz daha güzel sanatlardaki gibi yetenek bazlı olarak alınması gerektiğine inanıyorum. Çünkü tasarım gerçekten gördüğünüz materyal çeşitliliği ile alakalı bir şey ve bu hayal gücünü arttırıyor. Kadınlara biraz daha uygun bir alan diye düşünüyorum. Çünkü genelde baktığınız zaman görürsünüz erkeklere göre kadınlar biraz daha estetiktir. Biraz daha hoş giyinirler. Bunları çok çaba harcamadan kendi kafalarında uydururlar. Bu içten gelen bir yetenektir. Bunu başarabilmek için o yeteneğin olması gerektiğini düşünüyorum.

Çalıştığınız özel firmada Eğitim Teknoloğu olarak neler yaptınız?

Firmada işe başladığım dönemde bana ilk olarak bir eğitim projesi verdiler. Çocuk kıyafetlerinin tasarımı ve bu tasarım sürecinde düğümler, iplikler, kullanılması gereken kumaş türleri… vs. Bunların tamamını hazırlayan birimin hizmet içi eğitimini yapmamı istediler. Dökümanları verdiler ve gittiler. Tabi ben Lisans da bana öğretildiği şekliyle kendi bildiğim şekilde eğitim hazırlıyorum. Eğitim ihtiyacını belirliyorum, öğrenim kazanımlarını koyuyorum ve sonrasında özetini koyuyorum. Normalde bizim için önemli olan şey nedir? Bilgiyi organize etmek ve organize edilmiş bilgiyi sunmaktır. Uzun uzun materyaller sunmak marifet olmuyor. Bizim için önemli olan şey minimum yazının içerisinde, bilginin organize edilmiş şekilde sunulması ile öğrencilerin kafasında kalabilecek, aklında kalıcı bir şekilde tutabileceği organize edilmiş bilgiyi sunabilmektir. Bilgiyi organize ettim. Müdürüme sundum. Müdürüm dedi ki “Eğitimi giydirmemişsin.” Eğitim giydirmek deyince tabi ben ne demek istediğini anlamadım. Fakat eğitim giydirmek bir senaryo içerisine yerleştirmek, görsel öğelerin içerisine gömmek ve daha estetik, daha insanların ilgisini çekerek, soru çeşitliliğini arttırmak, senaryo yapısının içerisine gömmekmiş. Onu öğrendim. Benim orda geliştirdiğim ilk eğitim ortalama 3 ay sürdü. 3 ayın sonunda eğitimi kullanıcılara sunduğumuzda geri bildirimler çok olumluydu. Ondan sonra zaten daha hızlı bir şekilde projeler üstüme yığılmaya başladı. Fakat özel sektörde çok uzun süre çalışmadım. Çünkü buradaki hocalarım buraya gelmem için çok ısrar ettiler. Bende farklı değişkenleri de değerlendirdikten sonra üniversiteye geri dönmeye karar verdim.

Uzaktan Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

İçerik Geliştirme ve Tasarımı Birimi Koordinatörü olarak çalışıyorum. Burada sözleşmeli personel olarak çalışmaya başladım. Özel sektörle, üniversite yapısının uzaktan eğitim sistemlerindeki materyal geliştirme süreleri birbirinden çok farklı. Materyal geliştirme yazılımı olarak Articulate, Captivate gibi pek çok yazılım var. Ama bu yazılımlar alt kategorilerine ayrıldığında bazıları çoklu ortam ve etkileşimli içeriklerin daha aktif olarak kullanılabileceği Articulate benzeri yazılımlar olurken bazıları da aslında daha seri üretim yazılımlarıdır. Üniversiteye daha çok seri üretim yazılımlar uygun oluyor. Çünkü baktığınız zaman aslında siz burada gerçek anlamıyla Eğitim Teknolojileri işi yapmıyorsunuz. Gerçek anlamada Uzaktan Eğitim işi yapıyorsunuz. Bunu da üniversite mantığı çerisinde yapıyorsunuz. Dolayısıyla bir haftada oturup bir bölümün dersini hazırlıyorsanız belki 15 tane ders materyali üretmeniz gerekiyor. Fakat öğretim tasarımı ve materyal geliştirme sürecinde ortalama 20 dakikalık bir eğitim için en az iki aylık bir emek gerekiyor. Dolayısıyla da üniversite de bu işi ideal şekliyle yapamıyorsunuz. Fakat özel sektördeyken daha çok kendinizi gösterebilmek, daha çok yaratıcı fikirlerinizi ortaya koymak gibi opsiyonlarınız var. Uzaktan Eğitim sistemi içerisine baktığınızda burada etkililik daha çok hocanın talepleriyle orantılı olarak ilerliyor. İlgili derslerin öğretim elemanları gelip sizden animasyon, simülasyon...vs. gibi çoklu ortam bileşenleri istediğinde siz oturup geliştiriyorsunuz. Ama ekip sayısı çok önemli, stüdyo çok önemli, kamera kalitesi, mikrofon kalitesi, ses düzenleyebileceğiniz yazılımlar gerekiyor. Bunların hepsi çok pahalı ve çoğu kurum tarafından karşılanmayan yazılımlardır. Biz burada materyal geliştiriyoruz ama normalde Eğitim Teknoloğu olduğunuz zaman sizin işiniz materyal geliştirmek mi değil mi? Bu noktada çok net bir şey söyleyemezsiniz. Eğitim Teknologları aslında sadece öğretim tasarımı yaparlar. Öğretim tasarımı da aslında materyal geliştirme sürecinin öncesidir. Eğitim ihtiyacı analizi ve tasarım aşamasını kapsayan adımlardır. Analiz doğrultusunda, belirlenen öğrenim kazanımları doğrultusunda siz bir tasarım yaparsınız ve bir StoryBoard çıkartırsınız. İlgili StoryBoard’un LMS sistemi gibi sistemlerle öğrencilere sunulabilecek formatlara getirilmek için, geliştirilmesi için, video izleme, ses düzenleme, animasyon hazırlama, simülasyon hazırlama, etkileşimli materyal hazırlama, quiz uygulamalarını gömme ve diğer yaratıcı olan bütün bileşenler bu geliştiricilerin işidir aslında. Fakat biz burada onu da yapıyoruz, o işi de üstleniyoruz. Böte olarakta aslında üstlenilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu sektörde gelecek var. Mezun olduğunuzda göreceksiniz ki herkes tecrübeli eleman istiyor. Tecrübe edinebileceğiniz bir olanak size sunulmuyor. Şu an baktığınızda özel sektördeki firmaların çoğu akademik yapılanması kuruyorlar. Böyle kurumsal firmaların akademik departmanları var. Çoğu insan kaynakları departmanına bağlı, bazıları ayrı departman olarak işlem yapıyor. Benim müdürüm şöyle söylerdi ; “Biz x üniversitesinin mezunlarının teorik bilgisine çok güveniyoruz. Ama pratikte hiçbir iş yapamıyorlar. Y üniversitesi mezunları da pratikte iyiler ama teorikte iyi değiller. Bizim buradaki akademi yapılanmasını kurmaktaki amacımız kendi şirketimizin ürettiği ürünler perspektifinde kendi elemanlarımızı kendimiz yetiştirip tıpkı bir meslek yüksekokulu gibi bir yapılanma içerisine gidebilmek.”  İş böyle olunca bizim bölümün mezunu olan öğrencilerin biraz daha sektörel anlamda kendilerini gösterebilecekleri skala da genişliyor. Dolayısıyla buna daha erken bir dönemde karar vermek gerekiyor.

Bölümdeyken mezuniyet sonrasına yönelik kaygılarınız var mıydı?

Üniversitedeki hocalarım ile iletişimim her zaman çok iyiydi. Zaten burada sözleşmeli olarakta çalışıyordum. En kötü ihtimalle burada çalışmaya devam ederim diye düşünüyordum. Aslında bir iş arayışı içerisine de girmedim. Sadece cv mi güncelleyip Linkedin’ e yükledim. Birkaç şirket oradan beni aradı. Bende görüşmeye gittim. Bir tanesine karar verdim ve onlarla çalıştım. Background’ınız sağlam olduğunda insanlar size talep ediyorlar. Normal şartlar altında bir iş başvurusunda bulunduğunuzda  ve gittiğinizde size şu soruyu yöneltirler; ”Neden bizim şirketimize başvurdunuz?” Bende;                 “Ben başvurmadım siz beni aradınız.” dedim. Bunu söyleyebilmek çok gururlandırıcı bir şey. Fakat bunu söyleyebilmeniz için bir şeyleri sunmanız gerekiyor. Ben ilk iş görüşmesine gittiğimde projelerimi yanıma alıp öyle gittim. Oradaki insanlara onu açıp gösterdim. İnsanlar materyal ve ürün görmek istiyorlar. Çünkü herkes bir şeyler konuşabiliyor. İyi kötü herkes bir iletişim kurabiliyor veya iletişim kuramayan insanlarda çok güzel ürünler üretebiliyor. Ama ikisini birden bir arada yapabiliyorsanız evet siz özel sektörde tutuluyorsunuz demektir.

Bu yoğunluk arasında birde derslere gidiyormuşsunuz? Sizin için zor olmuyor mu?

Eğitim fakültesi mezunuyuz ve bize aslında bunun eğitimi veriliyor. Birini nasıl eğitiriz diye değil mi? Ders vermek terapi gibi bir şey. Burada yoğun bir idari görevim olduğu için bu yoğun tempodan çıkıp haftada bir gün öğrencilerle yüz yüze geldiğimde kendimi daha mutlu ve deşarj olmuş hissediyorum. Özellikle öğrencilere yaşımın yakın olması iletişimimizi çok daha iyi kılıyor. Odama gelirler birlikte kahve içeriz. Odaya ders konusunda geldiklerinde gerekirse ders bile anlatıyorum. Benim her zaman öğrencilerime de söylediğim bir şey var; “Ne yaptığınız hiç önemli değil. Ama buradan öğrenmeden çıkmak yasak. Öğreneceksiniz. Bir tanenizin bile yapamadığınızı görürsem bu sınıftan çıkmıyorsunuz.” Ben akşam pizza söylüyorum, sabaha kadar oturup ders çalışıyoruz.  İlk dersim çok gergindi. Derse girdiğinizde öğrenciler size bakıyor siz öğrencilere bakıyorsunuz. Ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz. Sonra birisi muhabbete başlıyor sorular soruyor ve başlıyorsunuz konuşmaya. Ders vermeye başladıktan sonra sunum teknikleri diye bir eğitim almıştım. O eğitimdeki bazı  teknikler bana çok yardımcı oldu. Ders vermeye  niyetiniz varsa sunum tekniklerine ve modülasyon yönetimine biraz daha hakim olmanız gerekiyor. Elbette zor oluyor. Gün içerisinde Göztepe’ye geliyorum, Anadolu Hisarına geçiyorum, geri Göztepe’ye geliyorum. Toplantılar için farklı yerlere gidiyorum. Ama eğer işinizi seviyorsanız bu çok keyifli oluyor. En önemli şey ise sevdiğiniz işi yapmanızdır. Eğer onu bulduysanız ve diyorsanız ki; “Bana para verilmese de ben bu işi yaparım. Yeterli karnım doysun, barınayım yeter ben bu işi yaparım benim için önemli değil.” Diye işte o işi bırakmayın, hep devam edin. Çünkü o sizi mutlu eden bir işse tatmin olacaksınız. Ben hep söylerim ki  özel sektörden döndüğümde de söyledim. Şu an özel sektörde olsaydım muhtemelen Müdür olmuştum ve şu an aldığım maaşın iki üç katı maaş alıyor olurdum. Ama şu an da mutluyum. Kampüs ortamında çalışmanın ve istediğinizde çıkıp hava alabilmenin vermiş olduğu mutluluk insanı iyi hissettiriyor.

zeynep"Köklü geçmiş, Güçlü gelecek"
Marmara Böte’li olmanın size ne gibi avantajları oldu?

Marmara Böte benim dönemimde şu an ki kadar iyi değildi. Benim dönemimde daha çok Kpss merkezinde ortam vardı. Ben sadece Böte’deki el yatkınlığım, bilgisayar adaptasyonluğum sayesinde ve öğrenci asistanlığında edindiğim tecrübeyle biraz katkı sağladım. Marmara’lı olmanın etiketini her zaman kullanıyorsunuz. Marmara, güzel bir imaj her zaman için. Sizin bir adınız var ve diğer üniversitelerden mezun olanlardan farklısınız. Siz Marmara Üniversitesi mezunusunuz. Üniversitemizin sloganı çok tutuluyor.  “Köklü geçmiş, Güçlü gelecek” hakikaten öyle geçmişin köklü olmasından dolayı o kurumsal imajın esintisini özel sektörde hissediyorsunuz ve sizin yönünüzde esiyor. Sizi hızlandırıyor.

Bir Böte mezunu olarak, şu anda Böte okuyan arkadaşlara önerileriniz var mı?

Bu bölümden mezun olmadan önce kendinizi ne kadar geliştirip, kendinize ne kadar değer katarsanız o kadar iyi. Derslerinizle yetinmeyin. Ben tasarım konusunda kendimi uzmanlaştırdım. Çünkü bunu yapmak bana keyif verdi. Yaptığınız şeylerden hangisinin size keyif verdiğini tespit etmek ve onun üstüne gitmeniz gerekiyor. Bu alanda farklı bir şeyler olduğunu bilin ve onları araştırın. Siz burada ister istemez haftada 15,20 saate sıkıştırılmış bir ders programına tabii tutuluyorsunuz. Fakat sektörel  anlamda baktığınızda çok daha geniş ve çok boyutlu programlar var. Neye ilgi duyduğunuza ve ne iş yapmak istediğinize karar verdikten sonra öğrencilik hayatından itibaren ona eğilin. Yeteneklerinizi doğru keşfedip onun üzerine gitmelisiniz. Hangi programları kullanabildiğinizi araştırın. İlgi duyduğunuz alanda bir açıklık varsa bunu keşfederek onun üstüne gidin. Siz o açıklıkta ki boşluğu doldurup kendinizi gösterebilirsiniz. Eğer herkesin toplandığı bir iş yapacaksanız kendinizi göstermek için daha fazla çaba harcamanız gerekirken açıklığı keşfettiğinizde direk avantajlı olacaksınız.

 

Zeynep Taçgın” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir